rss

Tarayınızda RSS Okuyucu yüklü ise,
Site haber akışımıza üye olabilirsiniz.

22 Mart 2023

Bugün Günlük Ziyaret: 2.954 (2.722)

Toplam Ziyaret: 25.981.870 (23.890.437)

Mersin Tercüman Gazetesi sizlerle büyümeye devam ediyor. İlginize teşekkür ederiz…
05 Mart 2023
Sayı : 984,985,986
Bu kayıt toplam
120 kez okundu.
fb sharer
M. Can Özkardeşler
M. Can Özkardeşler

YAZIMI KIŞA ÇEVİRDİN

Tam kış bitiyor, bahar geliyor derken bir aya yakındır baharımız, yazımız kışa döndü. Havanın, suyun ve toprağın ısınması olayı olan cemreler düşmeye başladı ama on ilde olan deprem, bizlerin yüreğine, acı, hüzün, ayrılık, hastalık, göç, can kayıpları acısını düşürdü. İnsan duygularıyla yaşar derler ya, bizler yaşayan ölüler olmuş, duygularımızı ifade etmekte zorlanıyorduk. Hepimiz gözlerinde yaş, gözü ve kulağı bölgeden gelecek haberlerle bir ayımızı geçirirken, insanlarımıza ihtiyaçlarını ulaştırmaya çalıştık. Uzakta olduğumuz için topladığımız yardımları onlara ulaştırabilmek gayesiyle canla başla çalıştık. Millet olarak psikolojimiz bozuldu, kaygımız arttı.

Mevsim kıştı, hava buz kesmişti, tüm halk seferber olmuştu, yardımlaşmamıza ve dayanışmamıza tüm dünya hayran kalmıştı. Acıda, kederde bir olduk, öyle ki yemek boğazımızdan geçmez olmuştu, yemek yerken utanır olmuştuk, boğazımız düğümleniyordu, onlar açıkta üşürken, yağmurda, karda ıslanırken üşüyorum diyemiyorduk, millet olarak bir defa daha kenetlenmiş, tek yürek olmuştuk.

Çok kısa bir süre önce, hayat normalken, kış kurak geçiyordu ve " Ne yağmur yağıyor, ne kar yağıyor, böyle giderse yazın kuraklık olacak" diye aramızda konuşuyor, alınması gereken tedbirler konusunda kafa yoruyorduk. Şimdiyse, deprem felaketiyle karşılaşınca tersine dua eder olduk; "aman yağmur yağmasın, aman kar yağmasın," çünkü ilk günlerde bir çadır bile bulamayan, açıkta öylece bekleyen, evsiz, barksız kalan insanlarımız üşümesin, ıslanmasın istiyorduk.

Bazılarının dediği gibi bu bizim kaderimiz miydi, yoksa zararımızı en aza indirmek için eski depremlerden ders çıkartıp bir şeyler yapabilir, bazı tedbirleri alabilir miydik? Kaderimizdi diyenler böyle söyleyip kendi sorumluluklarından kaçıyorlar, inançlı insanlarımızı "kader" diyerek Allah ile mi aldatıyorlardı?

Biraz gerilere gidip tarihi araştırdığımda gördüm ki bu işin başlangıcı Emeviler'e, dolayısıyla onların başındaki Muaviye'ye kadar gidiyordu. Muaviye zamanında din siyasete alet edilmiş, "Bizim her yaptığımız her iş Allah tarafından yaptırılıyor" denerek Müslümanlar kandırılmış ve yaptıkları kötülüklere kılıf hazırlamışlardı. O kadar ki sırf kendi siyasi görüşlerini halka dikte etmek, dayatmak, dinletmek için Cuma namazının hutbe saatini bile değiştirmişler, önce hutbede söyleyeceklerini söylemişler, dolayısıyla halka zorla dinletmişler, ondan sonra Cuma namazını kıldırmışlardır. Halbuki Peygamber efendimiz(sav) zamanında önce Cuma namazı kılınır, sonra Peygamber efendimiz hutbeye çıkar, Kuran okur, duyurularını yaparmış. Böylece isteyen namazı kıldıktan sonra hutbeyi dinlemeden işinin başına gidermiş, müsait olan da hutbeyi de dinlermiş.

Kader konusunu incelediğimde iki zıt görüş gördüm; Birincisi Cebriyeci görüş ki bunlara göre kul yaptığı hiçbir işten sorumlu değildir, kader ve eylemi konusunda söz sahibi değildir, hür iradesi yoktur. Allah o işi zorla kuluna yaptırmaktadır yani her şey Allah'tandır ve insan yaptığı işleri mecburen, Allah istediği için yapar. İkincisiyse Mütezile grubu ki bunlar, insan kendi kaderini kendisi çizer, her şeyi kendi iradesiyle yapar, bizzat kendisi yaptığı işin hâlikidir demişlerdir. Bu grup "Her şey Allah'tansa, günah sevap, cennet cehennem, hesap günü bu işin neresinde" demişler ve karşı çıkmışlardır.

Ama Muhammedi yolda olan diğer sufiler gibi Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumi, her iki görüşe de karşı çıkmış ve haksız bulmuş, kınamış ve insanın cüzi iradesiyle bazı şeyleri bizatihi kendisinin yaptığını ve sorumluluğunun olduğunu belirtmiştir ve imtihanının da bu iradesinden dolayı olacağını belirtmiştir. Ayrıca" Bizim ihtiyarımız, bir şeyi yapabilme gücümüz, yani cüzi irademiz, külli iradenin yani Hakkın tecellisinden başka bir şey değildir" demiştir.

Her şey kaderimiz olsaydı bize yol gösteren, iyiliğe, güzelliğe çağıran, kötülüklerden sakınmamızı söyleyen Peygamberlere gerek kalmaz, insanın nefisle savaşı, içindeki kötülüklerden kendisini arındırma mücadelesi olmazdı. Yüce Allah şöyle buyuruyor: " Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Sana gelen her kötülük de kendi nefsindendir."(Nisa-79) Öyleyse başımıza gelen kötülüklerin, belaların, kendi beceriksizliğimizden, hırslarımızdan, doymak bilmeyen nefsimizden, aklımızı kullanmamızdan olduğunu kabul edip ona göre tedbirler almalıyız.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:" De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.(Zümer 9-18)

Yüce Allah Kuran'ı Kerim'de pek çok ayette aklımızı kullanmamız, cahillere uymamamız, tedbiri elden bırakmamamız konusunda bizi uyarıyor ama biz kulak asmıyor, bilim adamlarının sözlerini dinlemiyor, başımıza gelen belalardan dersler çıkarmıyoruz.

1999 Marmara depreminden ders çıkarıp çürük binalarımızı yıkıp yerine sağlam, yeni binalar yapsaydık ya da onları güçlendirseydik, imar barışlarıyla sağlam olmayan binalara oturma izni vermeseydik bu kadar maddi, manevi kaybımız olmaz, canlarımızı kaybetmezdik. Bilimden, akıldan uzaklaşmanın sonu buydu herhalde. Biz öncelikle deprem fay hatları üzerinde bir ülke olduğumuzun bilincine varıp ona göre sağlam binalar yapmalı, yeni yerleşim yerleri planlamalıyız. İnşaatlarda doğruluktan, dürüstlükten ödün vermemeli, yeterli denetimleri yapmalı, menfaat uğruna kaybettiğimiz ahlâkımızı tekrar tesis etmeliyiz. Şu yalan dünyada kalacak olan servet, mal, mülk, para yani rant uğruna gayri kanuni ve gayri ahlâki işleri yapmaktan vazgeçmeliyiz. Akıldan, bilimden, liyakattan uzaklaşmanın sonunun hüsran olduğunu keşke binlerce insanımızı enkaz altında bırakmadan önce anlayabilseydik.

Acılar paylaştıkça azalır derler ya, öyleyse geride kalan canlarımızın elinden tutalım, can olalım onlara, baba olalım, anne olalım, kardeş olalım ağabey, abla olalım, dost olalım, dertleriyle dertlenelim, yaralarına merhem olalım, ayrılık acısını bir nebze olsun az hissetmelerini sağlayalım. Sevgiyle kalın, dostça kalın ve de hoşça kalın.



Son Köşe Yazıları:
Abdi Satıroğlu

Abdi Satıroğlu

Alaturka mı? Alafranga mı?

Melike Zafer Gürgen

Melike Zafer Gürgen

Emek, Sabır, İnanç, Süreklilik

Mersin Tercüman.   Haftalık Yerel Siyasi Gazete.   Web Sitemiz'de bulunan hiçbir malzeme yeniden yayınlanmak amacı ile kullanılamaz. Copyright© Mersin Tercüman 2005, tüm hakları saklıdır.   mersin@mersintercuman.com
BİZE ULAŞIN
E-posta
 : 
Telefon
 : 
+90(506) 443 37 30
Adres
 : 
Kiremithane Mahallesi, İstiklal Caddesi, Atlas Apt. No:87 Kat:1 No:4 Akdeniz / Mersin
(Özgür Çocuk Parkı yanı - Atlıhan Oteli karşısı)
 
 
ARŞİV
Sayfa başı kayıt adedi: