Hocamızın, İstanbul Şişli Camii'nde, her Cuma vaaz verdiğini, ayrıca her Çarşamba Üsküdar Balaban Tekkesi ve Kültür evinde " Mevlâna Okumaları- Mesnevî-i Şerif" sohbeti yaptığını öğrendikten sonra, İstanbul'a her gidişimde yanına uğramaya gayret ediyordum. Yanına gidip geldikçe onu daha iyi tanımaya ve anlamaya başlamıştım.
Tasavvufu yaşayan ve anlatan bir Mevlevî Dervişiydi. Son Mevlevî Şeyhlerinden Mithat Bahari beyden feyiz almıştı. Örnek alınacak bir Mevlevi Dedesiydi. Onu dinlerken sizi alıp götürüyordu zamanın derinliklerine, sanki anlatılanları yaşıyor gibi oluyordunuz. Bir defasında tabiat- doğa için "Allah'ın gülen yüzü" demişti. Ondan sonra daha farklı ve hayranlıkla bakmaya başlamıştım dağlara, taşlara, ovalara, gökyüzüne ve tefekkür ederek, " Bu ne muhteşem güzellik" diye hayretlere düşmeye başlamıştım.
1936 yılında Hatay'da doğmuştu. Kendi söylemiyle son Türk köyü olan Ermence'de dünyaya gelmişti. İlk hocası, köyün imamı olan babasıydı. Orada hafız olarak yetiştikten sonra Adana imam Hatip Ortaokulunda, ardından da İstanbul İmam Hatip Lisesinde okudu. Sonra da şimdinin İlahiyat Fakültesi düzeyinde olan Yüksek İslam Enstitüsü'nde tahsiline devam edip bitirdi.
Çok yönlü kişiliği vardı; okumaya, edebiyata, tarihe ve musikiye meraklıydı. Düşünen, tefekkür eden, araştıran ve yazan bir araştırmacı gibiydi. Gençlik döneminde, İstanbul ve çevresinde bulunan ilim, irfan sahibi sanat ve müzik erbabı zatları bularak onlardan feyz aldığını, ilmini geliştirdiğini pek çok defa dile getirmişti. Yaman Dede, Celal Hoca ve Nurettin Topçu bunlardan bazılarıdır.
Müzik ve edebiyat alanında devam etmiş olsaydı belki de iyi bir şair, çok iyi bir besteci olabileceğini, sesi güzel olduğu için iyi bir müzisyen de olabileceğini de ifade etmişti. Hafız olduğu için bazen mevlüt ve kaside okurdu, yani aynı zamanda mevlüthan'dı. Mevlevî dedesiydi, Mesnevi okurdu, Mesnevihan'dı.
O Kur'an okurken çok mükemmel ve ahenkli okurdu. Manasını bildiği için hissederek okur ve karşısındakini de hislendirirdi. Konusuna hâkimdi, ilim ve irfan sahibiydi. Gençleri anlar, onlara önem verir, sorularını sabırla dinler ve cevap verirdi. Sohbetlerinde ayetleri önce Arapça okur, sonra Türkçe ne demek istiyor açıklar ve konuyla ilgili hadis varsa onu da söylerdi. Dinleyenleri hiç sıkmaz, dikkatlerini arttırmak için nabza göre şerbet verir, yaşamından kesitler anlatır, değişik sorular sorar sonra tekrar konuya dönerdi.
Dinin gayesi "insan olmaktır" derdi. Sade bir Müslümandı, gösterişi sevmezdi, ille de talebelerim olsun bana biat etsinler gibi bir derdi olmazdı. Kendi işini kendi yapardı, kimseyi kendisine hizmet ettirmezdi. Hocaların hocasıydı derler ya öyle değerli bir insandı. Peygamber Efendimizin (sav) ahlakıyla ahlaklanmamızı, onun hayatını okumamızı isterdi. Kur'an yolundan ayrılmamamızı, Mesnevi'yi okuyup iyi anlamamızı ve hayatımıza geçirmemizi öğütlerdi. Okuyup duyduklarınızı uygulamadıktan sonra boşuna çabalamış olursunuz derdi.
Değerli hocamızın edebi yönü de kuvvetli demiştim ya şimdi size yazdığı bazı eserleri sunmak istiyorum: Devleti Kuran İrade, Celal Hoca, Belh'in Güvercinleri, Aşkı Meşk Etmek, Nurettin Topçu, Kime Kulsun.
Din adına yapılan yanlışları görüp duyunca celallenirdi. Randevularına çok sadık ve dakikti, olmayanlara da kızardı. Bu dakikliği hocası Nurettin Topçudan öğrenmişti. Eski Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in meşhur bir sözü vardı; farklı özelliği olan bir kimseden bahsederken , "Nev-i şahsına münhasır" derdi. İşte Emin Hoca da, sıradan bir insan, rastgele bir hoca değil, gerçekten kendine has özellikleri olan, Hocaların Hocası bir Hocaydı, iyi bir hatipti toplantılarının zamanında başlamasına ve sonlanmasına dikkat eder, zamanın kıymetini bilmemizi, iyi değerlendirmemizi, boşa harcamamızı isterdi.
Talebelerine sizde iz bırakan özelliklerini sayar mısınız deyince hemen sıralamaya başladılar: "yiğit insandı, alperendi, gönlü gözü toktu, cömertti, hamiyetliydi, derviş meşrepliydi, kibardı, iffet ve haya sahibiydi, vefalıydı, sıcak bakışlıydı, tatlı dilli, sabırlı ve mütevekkildi, insana güven veren dostça yaklaşımı takdire şayandı."
Ve en nihayetinde bir yıldız kaydı ve Emin Işık Hocamız Hakk'a yürüdü ve 1 Ağustos Perşembe günü son nefesini verdi. 2 Ağustos Cuma günü Şişli Camisi'nde kılınan cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda sırlandı.
Hz. Mevlâna'nın, Salahâddîn-i Zerkûb'un vefatı dolayısıyla söylediği beyitleri Emin Hoca için de tekrarlamak istiyorum:" Ey ayrılığıyla göğün bile ağladığı dost, gönül kanlar içinde oturmuş, akılla can, ağlamaya koyulmuş.
Hakkında "iyi insandı, güzel insandı, iyi bir kuldu" dedirten, bir ömrü tamamlayıp, mübarek bir günde Rabbine kavuşan, vuslata eren Hocamıza Allah rahmet eylesin diyorum, mekânı cennet olsun, sevenlerinin ve ülkemizin başı sağ olsun.